
Bir Çocuk, Yetişkinin Hayatına Neler Katar?
Ayşegül Er
Editör
Bir çocuk sahibi olunca neler olur? Bir yetişkinin yaşamını bir çocuk nasıl değiştirir? Derler ki bir çocuk doğunca bir anne de doğarmış. Bu söze yürekten katılıyorum. Annelik hakkında en ufak bir fikri olmayan bir kadın çocuğunu kollarına alınca sanki ulvi bir şey geliyor insana ve annelik süreci de böylece başlamış oluyor.
Bir kadın çocuğuna hamile kalınca başlar tüm sorgulamalara.
Hayatı sorgular, anne babasını sorgular, aşık olup evlendiği kocasını sorgular,
kendi çocukluğunu sorgular, kendini sorgular… Aşka ve sevgiye olan bakışını,
ailenin ne demek olduğunu, gerçek arkadaşlığı sorgular. O küçücük can nasıl
olur da vesile olur bu kadar büyük sorgulamalara. O küçücük şey nasıl
becerebilir annesini böylesi büyük değişimlere sokmayı bilinmez ama eğer bu
sorgulamalardan sonra anne, geçmişle barışıp onu rafa kaldırıp bir kenara
koyabiliyorsa eğer bu hesaplaşmalar amacına ulaşmış demektir.
Geçmişine kin gütmek yerine kendi hayatında pozitif tohumlar
yeşertip hayatın aslında ertelemek için çok da uzun olmadığını ve çocuğunun
tadını çıkarmasına ve bunu kimsenin bozmasına izin vermiyorsa o zaman amacına
ulaşmış demektir her şey. Kendisine yapılan hatalara hoşgörüyle yaklaşıp ve
hatta hiçbir şekilde kafaya takmayıp hayatına devam edebildikçe büyüyor insan,
bir olgunluk geliyor üzerine. Anı mutlu geçirmenin aslında hayatın ta kendisini
olduğunu, kendi çocukluğundan unutamadığı anıların benzerlerini çocuğuna da
yaşatmaya çalışırken buluyor kendini.
Çocuğuna hayata dair dersler vermeye başladığında anlıyor
kendi yaptığı hataları. Sürecin nerde sekteye uğradığı, gerek insanlarla
ilişkilerinde, gerekse kendisinin hayata bakışında tersliklerin nerede
başladığını aslında çocuğuna öğretirken fark ediyor. Kendi mükemmeliyetçiliğini
çocuğuna yaptığı belki uyduruk bir resim karşısında çocuğunun bakışlarından
anlıyor. Aslında hiçbir konuda mükemmel olmak zorunda olmadığını öyle fark ediyor.
Ya da sürekli pes etmeden çabalaması gerektiğini, zekanın çok şey ama düzenli
çalışmanın her şey olduğunu ona öğretirken fark ediyor. Bir insan bir şeyi
isterse ve üstünde bir parça da uğraşırsa eninde sonunda onu başarabileceğini çocuğuna
öğretmeye çalışırken anlıyor. Kendine bir hedef koyması gerektiğini ve pes
etmeden hedefine adım adım ilerlemesi gerektiğini öğreniyor.
Hayatın aslında çok da boş geçirilecek bir yer olmadığını,
okumanın yazmanın, bir şeyle uğraşmanın, arkadaşlığın, paylaşmanın ve ne olursa
olsun üretmenin önemini kavrıyor. Elinde olanla tek başına alamadığı keyfi
başkasıyla paylaşınca aslında ondan ne kadar da keyif alabildiğini anlıyor. Hayatın
anlamına ulaşıyor.
Çocuk sosyalleştiriyor kadını. Çocuğu olmayan bir kadının
hayatında neler değişir? Hayatına belki de hiçbir zaman dahil olmayacak
insanlarla çocuğu olduktan sonra iletişim kurmaya başlıyor. Sanki
karşımızdakiler için çocuk sahibi olmak o mertebeye ulaştırıyor insanı ve tek
başına yeterli bir sebep onunla sohbete girebilmek için. Bir insan bekarken kim
olur hayatında, ailesi, geçmişten gelen arkadaşları, iş yerinden arkadaşları,
belki tek tük arkadaşlarının arkadaşları… İşte o kadar… Ama çocuktan sonra,
kadın doğum doktorundan tutun da çocuk doğduktan sonra hayatına giren tüm
sağlık çalışanları, kreş, anaokulu ve okul hayatı boyunca hayatınıza girip
çıkabilecek tonlarca veli.
Çocuk doğumuyla terapiye sokar bir yetişkini. Bunu kabul
edip düzelmek yetişkinin elinde ya da reddedip sorumluluktan kaçmaya devam etmek
de bir seçenek. Bu tam da bizim hayata bakışımızı gösteriyor. İyi çocuklar
yetiştirirken kendimizi de yetiştirebilmek bizim elimizde. İnsan dediğin
sürekli değişen bir canlı… Bu değişime ayak uydurmak da bir seçenek,
reddetmek de. İşte bu da size kalmış.