Şebnem Seçkiner, Manyak Anne
Şebnem Seçkiner yani nam-ı diğer Manyak Anne 🙂 Acaba neden Manyak Anne? Neden başka bir anne değil de manyak? Manyak kelimesi, içeriği nedeniyle aslında içinde biraz olumsuz bir anlam taşımıyor mu? Korkmadınız mı yanlış anlaşılmaktan?
Türk Dil Kurumu’na bakarsanız, “manyak” kelimesinin anlamlarından biri de çılgın. Çılgın anne olsun istemedim. Aslında bakarsanız ben hobi olarak başladım, bu kadar dallanıp budaklanacağını da düşünemedim. Çünkü o dönemlerde full time çalışmayı deniyor, bir firmada kurumsal iletişim yöneticiliği yapıyordum. Tabii kısa sürdü bu denemem 🙂 Bir nedeni de kadınların doğumdan sonra çok değişmesi. Benim çevremde öyle oldu hep. “Hangi anne çok da normaldir ki?” dedim, aldım bu ismi. Ve çocukluğumdan beri manyak bana kötü bir isim olarak gelmez. “Manyak güzel” derdim mesela… Şimdi gerçekten “manyak” olanlara ben de manyak diyorum (özellikle trafikte), sonra da kendi kendime gülüyorum.
Yanlış anlaşılmaktan korkmaya gelince… Zaten bazen çok iyi bir şey yapsanız da öyle anlaşılıyorsunuz. Bu nedenle alıştım 🙂
Bildiğimiz kadarıyla Irmak adında bir kızınız var. Allah bağışlasın. Annelik ve Irmak, Şebnem Seçkiner’e neler öğretti acaba?
Bu kadar büyük bir sevginin var olduğunu gördüm. Tarifsiz sevginin. İnsan sabretmeyi ve zamana bırakmayı da öğreniyor birçok şeyi. Çok tezcanlı bir insanım. Baktım ki her şey benim planladığım gibi olmuyor. İlk başlarda zorlandım, sadece kızıma odaklandım, çevremi gerçekten gözüm görmedi. Sonra toparladım. Manevi duygularımı da güçlendirdi annelik. Şimdi olaylara çok farklı bakıyorum. Eskiden birşey uğruna ilerlerken, çok isyan ederdim, çok kızardım. Şimdi her şeye üzülmüyorum, her seferinde “önce sağlık” diyorum. Hatta hep yazıyorum, “önce sağlık olsun, gerisi gelir.”
Manyak Anne’yi nasıl tanımlarsınız?
Kendi kendimi tanımlamak çok zor ama 🙂 Manyakanne, aslında tam da benim gibi. Düşüncelerini asla saklayamayan, enerjik ancak bir o kadar da bir anda içe kapanabilen, çocuğuyla oyun oynamaktan keyif alan, her fırsatta kızını da alıp gezmeyi seven, kocasını bir zamanlar çok ihmal ettiği için şimdi o dengeyi de kurmaya çalışan bir anne. Her anne gibi bir anne. Farkım, hislerimi sansürlemeden yazmam. Arkın’la kavga edince de yazıyorum, Irmak’la bir yere gidince de, bir oyuncağı beğenince de…
Bu blog fikri ne zaman ve nasıl çıktı ortaya?
Yukarıda dediğim gibi kurumsal iletişim yöneticiliği yapıyordum bir firmadan. O dönem Irmak yemiyordu, taneli şeyleri ağzına sürmüyordu. Bu yemek sorunu nedeniyle “manyak oldum ben” dedim, başladım yazmaya. Yazmayı seviyorum. Çünkü insan başka annelerin deneyimlerini okumaktan keyif alıyor. Ben nasıl seviyorsam, başkaları da seviyordur. Irmak’a hamile kalmadan 5 ay önce düşük yaptım. Çift yumurta ikiziydi. O zamanlar bunu yaşayan bir tek ben varım sanıyordum. Kimse söylemiyordu. Ne zamanki duydum çoğu kadın yaşıyor, “hah” dedim, “yalnız değilim.” Şimdi bu nedenle yaşadığımız iyi – kötü her şeyi yazmaya çalışıyorum başka anneler de yalnız olmadıklarını görsünler diye….
Freud’un çocuk eğitimiyle ilgili bir düşüncesi vardı. Siz çocuklarınızı nasıl yetiştirirseniz yetiştirin nasıl olsa yanlış olacak. Bu durumda mükemmel anne babalık gerçekten yok mu? Katılıyor musunuz Freud’a?
Kesinlikle katılıyorum. Her şeyin en iyisini yapmak için ne kadar uğraşırsanız uğraşın olmuyor. En iyi besini bulun, en iyi yatağı, en iyi oyuncağı… Çocuk istemezse asla. Hani çocuklar kızınca “kötüsün” derler ya, eskiden ağlıyordum bunu duyunca. Şimdi gülüp geçiyorum. Kötü olmadığımı biliyorum. İyi bir anneyim. Asla mükemmel olamam. Olmamalıyım da. Evde de her şey kusursuz olmamalı. O çocuk büyüyüp hayata atıldığında ne yapacak sonra?
Sloganınız “hiçbir anne mükemmel değildir, kendimizi kandırmayalım” idi. Mükemmel olmakla ya da olamamakla ilgili çok düşünür müsünüz? Vicdan azaplarınız var mı?
Tabii ki var. İkinci çocuk meselesi örneğin. Çok soruluyor, Irmak bazen çok söylüyor. Ancak karı koca olarak böyle bir niyetimiz yok. Birçok nedeni var bunun, söylemeyeyim şimdi, her seferinde tartışma çıkıyor. Şu anda “hayır” desem de, ileride vicdan yapar mıyım bilmiyorum… Sonra mesela yemek konusuna çok takılmıştım, pişmanım. Çok dert etmiştim kendime öğünleri. İş hayatımda da öyle olmaya çalıştım hep, kusursuz iş yapmak istedim. Ve bu çok yorucu…
Peki annelik sizce kadının fıtratı gereği doğuştan içinde var olan bir duygu mudur, yoksa sonradan mı öğrenilir?
Hem içten geliyor hem de öğreniliyor. Kızım 5.5 yaşında, ben hâlâ her gün bir şey öğreniyorum. Eminim annem de öğreniyordur… Her ne kadar içten gelse de, sadece o yetmez ki. Bana “büyüyünce ne olacaksın” dediklerinde “anne” derdim. 28’imde evlendim, 32’ye 4 ay kala anne oldum. O günden bugüne de öğrenmeye devam….
Biz emzirmenin önemine inanmış anneler sayfasındanız aslında. Peki merak ediyoruz, acaba siz bebeğinizi emzirdiniz mi ya da emzirmeye nasıl bakıyorsunuz?
Irmak’ı 11 ay emzirdim. İlk 3 hafta emmedi, sütümü sağdım verdim. Sonra emmeye başladı. Ancak aralarda mama da kullandım. Ek gıdalara da erken başladık az kilo aldığı için, o zaman da devam ettim hep. Artık 11 aylık olduğunda çok az emmeye, istememeye başlamıştı. Sadece uyurken emiyordu. Ben de yavaş yavaş bıraktım.
Kızınızla birlikte diğer annelerden farklı olarak neler yaparsınız birlikte?
Her anne gibi ben de bol bol oyun oynuyorum. Bunun dışında paten kaymayı çok sevdiğim için ona da öğrettim. Beraber kayıyoruz. Ya da o scooter’ına biniyor, ben kayıyorum. Değişik oyunlar öğretmeyi seviyorum. Pişti, UNO gibi kağıt oyunları mesela. Odasında her şeyi yapmaya izni var. Duvarları boyayabilir, sticker yapıştırabilir. Hiçbir zaman bu konuda bir kısıtlamam olmadı. Orası, onun odası çünkü. Bir de onunla çok konuşurum. Bebekken kucağımda uyurken bile hep bir şeyler anlatırdım. Ne sorsa cevapladım, bazen köşeye sıkışıyorum sorularıyla, ancak boş geçmedim henüz hiçbir soruyu…
Eskiden ne iş yapıyordunuz? Şimdi ne yapıyorsunuz?
İşletme mezunuyum fakat 1998-2009 Eylül arası aralıksız gazetecilik yaptım. Dış haberler, hafta sonu ekleri, kadın dergileri… En son Madame Figaro Dergisi’nin Yazı İşleri Müdürü’ydüm. Ben 4 aylık hamileyken dergi kapandı ve açıkçası başka dergiye de geçmek istemedim, tazminatımı alıp rahat bir hamilelik yaşamak istedim. Doğuma kadar evden Almanca İngilizce çeviri yaptım birkaç yere. Irmak bir yaşına gelene kadar da çalışmadım. Sonra bir dergide part time Yazı İşleri Müdürlüğü yaptım. Ancak o da uzun sürmedi. Full time çalışmayı da denedim, ancak artılarını ve eksilerini değerlendirdiğimde, evde oturmanın her açıdan daha kârlı olduğunu gördüm. Freelance çalışma denemelerine başladım. Şimdi de 3 anne birleştik, güzel organizasyonlar yapıyoruz, şehir dışında AVM’lere uzmanlarla birlikte gidip seminerler veriyoruz. Zaman zaman başka sitelere-dergilere yazılar yazıyorum. Bu şekilde devam edebildiğim kadar mücadele edeceğim. Artık Irmak büyüdü, full time çalışmaya eskisi gibi uzak değilim. Ancak iyi ki kariyerimi bir kenara atıp evde kalmışım. Her ne kadar maddi manevi zor bir süreç olsa da, yine aynısını yaparım…
Son olarak bir anne babanın çocuğuna bırakabileceği en büyük miras nedir sizce?
Sevgi. Sonsuz sevgi. Ben ona maddi olarak ne bırakacağım, bilmiyorum. Aslında önceliğim de bu değil zaten. Önceliğim ona sonsuz sevgiyi bırakmak. Ben nasıl şu yaşımda da her ne olursa olsun annemle babamın arkamda olduğunu biliyorsam, o da bilsin istiyorum. Kendini sevsin, insanları sevsin ve istediklerini başarabileceğini bilsin…
Ağzınıza sağlık gerçekten çok teşekkür ediyoruz…
Ben teşekkür ederim…