Anne Olmanın Dayanılmaz Hafifliği
Ayşegül Özgüner, Editör
Dokuz ay boyunca bebeğinizi içinizde taşıdınız, bir sürü fiziksel acıya göğüs gerdiniz. Belki de bebeğinizin hayalini kurmak bu acılarınızı bir nebze olsun azalttı. Hele doğacak olan bebek bir de ilk bebekse hayallerin sonu bir türlü gelmedi…
Bebeğiniz anne karnındaki sürecini tamamladı ve artık zamanı geldi; o da sizinle beraber göbek kordonuna ihtiyacı olmadan herkes gibi nefes alıp vererek çetin yaşam koşullarında kimi zaman düşerek ama her düşüşten sonra kalkması gerektiğini öğrenerek yaşayacak.
Doğumla beraber anneliğe ilişkin ne kadar pembe hayaliniz varsa onları da bir kenara koyup gerçekle tanışmanın vakti geldi. Birçok zorluk sizi bekliyor ve hazır olun; annelik kimilerinin savunduğu gibi içgüdüsel bir duygu değil zaman içerisinde yaşayarak öğreniliyor.
Bizde filme de uyarlanan Cengiz Aytmatov’un ünlü romanı Selvi Boylum Al Yazmalım’da, filmde Türkan Şoray’ın canlandırdığı, Asya’nın bir sözü vardır, sevgi emek ister, der. Gerçekten de annelik sevgisi bunu hak ediyor. Öyle bir emek harcıyorsunuz ki kendi gücünüze bazen kendiniz bile şaşırıyorsunuz. Birden Anneler Günü sizin için hediye beklemediğiniz en özel gün oluyor; hele hele kendi doğum gününüzden önce çocuğunuzun doğum günü daha başka bir anlam kazanıyor. Çünkü aslında siz doğum yaptığınız gün yeniden doğuyorsunuz.
Anne olunca dış dünyayı daha iyi anlıyorsunuz. Hani bebeklerde belli dönüm noktaları vardır. Büyüdüklerini, geçirdikleri aşamaları görünce şaşar kalırsınız. Annelik de kadının büyümek ve olgunlaşmak adına yaşadığı önemli bir aşama sayılabilir. Çünkü anne olunca tam anlamıyla büyüyorsunuz. Resmin bulanık tarafı ortadan kalkıyor ve siz hayata ait resmi çok daha net görebiliyorsunuz. Burası iyi mi kötü mü size kalmış. Çünkü bazen dünyayı toz pembe görmek insanın ruh sağlığını daha az zedeliyor.
Hayatın acı gerçekleri öncekine nazaran canınızı iki kat daha fazla yakıyor. Etrafımızda meğer ne kadar da çok tehlike varmış diyor insan.
Çocuğunuza gelebilecek en ufak olumsuz bir ima sizi onu aslanlar gibi savunmaya ve korumaya itiyor. Herkes onu siz nasıl görüyorsanız öyle görsün istiyorsunuz.
Anne olunca çocuğumdan daha fazla değerli değil diyerek yıllar boyunca nerdeyse tapındığınız eşyalarınızı bir kez daha gözden geçiriyorsunuz.
Yıllar boyunca uykunun değerini bilemeden uyumuş gibi hissediyor insan kendini. Çocuğunun sesine tetikte olmadan uyumayı, kendini rahatça uykunun kollarına teslim etmeyi o kadar çok istiyor ki. Gece iki üç defa uyanmayı, her uyanmanın ardından ancak çocuğunun tekrar uyuduğundan emin olduktan sonra uykusuna tekrar dalmayı başarmayı öğreniyor.
Anne olunca sabretmeyi öğreniyorsunuz. Tabi sabrınızın zorlandığı, taştığı zamanlar olmuyor mu, oluyor ama annelik hayatta geniş olmayı öğretiyor insana.
Peki bu kadar zorluklarını saydığımız anneliğin iyi tarafı hiç mi yok? Olmaz mı…
Bir kere bebeğinizin o kokusu yok mu? O tüm kıyafetlerine sinen (çoraplarına dahi) kokuyu içinize çeke çeke bitiremiyorsunuz.
Onun her anının tadını çıkarmak, her resmi hafızanıza kaydetmek istiyorsunuz ki sonra unutulmasın. Fotoğraflarını, videolarını çeke çeke bitiremiyorsunuz.
Herkese onu anlatmak istiyorsunuz. Anlata anlata bitiremiyorsunuz. Sizin aşık olduğunuz bu çocuğu herkes tanısın istiyorsunuz.
Hele o uyurken onu seyretmeye doyamıyorsunuz. Biraz önce etrafı dağıtan, neşesiyle evi dolduran o çocuk şimdi uyuyan bu çocuk mu diyorsunuz.
Anne olmak öyle ya da böyle her kadının kendi varoluşunu tamamlaması açısından mutlaka yaşaması gereken bir süreç. Kadını kadın yapan bu süreci isteyen tüm kadınların yaşayabilmesi dileğiyle…
Anne olan ya da olmaya aday her kadının anneler günü kutlu olsun…