Dr Işıl Tunçbilek’le Meme Kanseri Üzerine Röportaj
Merhaba hocam, teşekkür ederiz öncelikle kabul ettiniz görüşmeyi…
Biz teşekkür ederiz, sağolun. Çok önemli bir konu gerçekten meme kanseri. Toplumumuzda sayısı da giderek artan bir kanser türü. Kadın kanserlerinin %40’ını meme kanseri oluşturuyor, en son istatistiklere göre. Böyle bir konuda hakikaten röportaj isteğiniz için teşekkür ederiz.
Biz teşekkür ederiz…
Evet, meme kanseri istatistiklere göre 70-80 yaşına kadar yaşayan 7-8 kadından birisini mutlaka ömrünün bir döneminde etkiliyor. Hayat boyu riskimiz, hiç ailede hikaye olmasa da, özel bir risk faktörümüz de olmasa, hayat boyu riskimiz herkes için en az %13, bu hesaplamayla.
Türkiye’de görülen meme kanserlerinin yarısı menopozdan önce görülen kanserler. Yani Türkiye ortalaması yaklaşık 47-48-49 arasında değişir menapoz için. Bizim oldukça genç kanserler karşımıza çıkan grup meme kanserlerinde. Yurtdışında, Batı Avrupa ve Amerika’da bu oran %25. Onlarda daha ileri yaşta gözüküyor. Bizde biraz daha erken yaşta gözüküyor.
Aile hikayesi olan kişiler daha erken yaşlarda ve daha sık meme kanserine yakalanabiliyorlar. Ama şunu hiç unutmamak lazım. Meme kanseri olan kadınların %80-85’inde ailede hiçbir hikaye yok. Kendileri ilk vakalar ve belki de son hikaye olacaklar, meme kanserine yakalanma açısından. Bu çok önemli bir istatistiksel veri. Çünkü toplumda ailesinde olmayan kişilerin bir rahatlığı oluyor. Eline memede bir kitle bile gelse ailemde de yok, bu da bir şey değildir, diyerek doktora gitmiyor.
Meme kanserinde kalıtım dışında risk faktörlerimiz nelerdir?
Erken yaşta ilk adetini görmek birincisi. Geç menapoza girmek. Hiç doğurmamış olmak veya ilk doğumu ileri yaşlarda yapmış olmak. Kronik alkol tüketimi, şişmanlık, obezite, sigara tüketimi ve diyette daha çok hayvansal yağlardan zengin beslenme. Bunlar kalıtım dışı risk faktörlerimiz. Fakat bu risk faktörleri aslında çok çok büyük tamamlayıcı şeyler değil. Sadece riski hafifçe arttıran şeyler. Biz doğurmayan hastalarımıza, hiç emzirmemiş hastalarımıza üzülmeyin diyoruz, sadece hafifçe artmış bir risk var. Emziren hastalarımıza da emzirmeyi desteklesek de hiç rahat olmayın diyoruz. Hepimiz kadın olarak aynı gemideyiz. Çünkü emzirmenin hafif bir koruyuculuğu var ama ne yazıkki %100 korumuyor meme kanserinden. Bunu unutmamak gerekir.
Meme kanserinden korunmak mümkün mü?
Kesin bir önerimiz, böyle mucizevi bir formülümüz yok. Sadece bu riski azaltıcı birtakım önerilerimiz var. Bunlar arasında dediğim gibi diyette yağ, alkol, sigara, bunları birazcık düzenlemek, fizik aktiviteyi arttırmak, egzersiz yapmak, menapozda östrojeni tek başına hormon tedavisi olarak almamaya çalışmak. Kadın doğumcular zaten bu konuda eskisine göre biraz daha az sayıda hastaya, hormon tedavisi veriyorlar ve risklerini bilerek veriyorlar. Şunu da biliyoruz, menapozda verilen hormon tedavileri sıfırdan bir kanser, meme kanseri oluşumuna neden olmaz ama oluşmuş bir şeyi biz fark etmediysek bir miktar gelişimini hızlandırabilir. Bunu da akılda tutmak lazım. Bunun dışında gene emzirmeyi teşvik etmek gerçekten bizim meme kanserini daha az görmek için önerdiğimiz şeylerden biri. Emzirilen her yıl ve her doğum bir miktar daha gerçekten koruma sağlıyor, meme kanserinden.
Bir de gereksiz radyasyondan kaçınılması, özellikle çocukluk çağında alınan radyasyonlar, göğüs bölgesine ya da vücut bölgesine tetkiklerle alınan radyasyon hakikaten artmış meme kanseri riskine neden olabiliyor. Eskiden bilgisayarlı tomografi bu kadar sık kullanılmazdı. Şimdi çocuklar 30cm’den düşüyorlar, hemen acil serviste bilgisayarlı tomografileri çekiliyor. Bütün bunların gerçekten gereklilikleri doğrultusunda yapılmasında fayda var. Bu önemli bir bilinçlendirme.
Meme kanseri nasıl gelişiyor?
Süt bezleri ve süt kanallarından gelişiyor, meme kanseri. Kanser ne demek? Hücrelerin kontrolsüz çoğalması. Onlara dur diyen bir mekanizmanın olmaması kanser demek. Memede de bu böyle oluyor. Önce süt kanalından gelişmeye başlıyor. Daha sonra bu gelişim devam ettiğinde süt kanalının dışına çıkıyor. Süt kanalının dışında ne var? Süt kanalının dışında lenf damarları ve kan damarları var. Bunlarla buluştuğunda kanser hücreleri bu sefer lenf yoluyla ve kan yoluyla vücudun diğer kesimlerine yayılıyorlar. Tümör oluşma mekanizması bu.
Tümör ne kadar büyürse o kadar çevreye yayılma ihtimali artıyor. Ne kadar yayılırsa biz de tedavide bir o kadar daha zorlanıyoruz. O yüzden amacımız nedir? Tümörü çok küçükken mümkünse lenf damarlarına, kan damarlarına ulaşmadan, mümkünse kanal içindeyken ve küçük boyuttayken yakalamak. Böyle yaptığımızda hem tedavi şansı çok yükseliyor, hem de kişinin ek tedavilerle hırpalanma ihtimali düşüyor. O yüzden gerçekten meme kanseri, erken tanısı olan bir kanser türü ve erken tanı pek çok şeyi değiştiriyor.
Meme kanseri hızlı ilerler mi?
Meme kanseri, hayır, hızlı ilerleyen bir kanser türü değil aslında. Bir kanser hücre gelişiminden bunun 1 cm-1,5 cm gibi boyuta ulaşması aslında 3 yıl, 5 yıl uzun zamanlar. Bu yüzden arada bizim tanı koymamız için bir zaman var, bir süreç var. Bu konuda şanslıyız, zaten erken tanıyı bu sayede koyuyoruz. Ama kişinin gençliği ve metabolik aktivitesi doğrultusunda, hormonların aktivitesi doğrultusunda bazen biraz daha hızlı bir gelişim olabiliyor. Ama meme kanseri 3 güne, 5 güne, 1 aya hemen 1 cm’lik şey 3 cm’e çıksın. Böyle bir kanser türü değil aslında genel olarak.
Muayeneyle saptanması, görüntülemeyle saptanmasına göre biraz daha geç dönemde oluyor. O yüzden görüntülemeye çok önem veriyoruz. En erken tanıyı görüntülemeyle koyuyoruz.
Meme kanserinde belirtiler neler?
Bir kere erken dönemde hiç belirti vermesini beklememek lazım. Çünkü hiç belirti vermeyebilir. Ama verdiğinde nasıl bir belirti veriyor?
En çok ele gelen kitle şeklinde belirti veriyor. Bu demek değil ki elimize kitle geldi ve hemen kanseriz. Memede bir sürü iyi huylu kitle de var. Ama bunun ayrımını doktorun, radyoloji uzmanının yapması gerekiyor. Ele gelen kitle bir numaralı belirtimiz.
Bunun dışında memede anormal bir boyut artışı ama adet gördükten sonra düzelmeyen bir boyut artışı diyelim. Çünkü kadınların bir kısmında adet belirtileri, adet öncesi memedeki hormonal cevap çok belirgin olabiliyor. Adet görüldükten sonra bu hassasiyet, memenin irileşmesi gibi şikayetler geçebiliyor. Dolayısıyla kanserin bulgularından biri memede büyüme ama sebat eden bir büyüme olması lazım.
Bunun dışında meme başında çekintiler, meme cildinde çekintiler. Bunu gözle gördüğümüzde de değerlendirebiliriz, elimizle de fark edebiliriz. Meme başının bir tarafa doğru şaşı bakmaya başlaması, bunların hepsi kanser belirtisi olabiliyor.
Meme başında akıntı, iyi huylu şikayetlerle de olabilir. Ama kanserin de bir bulgusu olabiliyor. Tek taraflı, kendi kendine gelen, biz kurcaladığımızda gelen değil, kendi kendine gelen bir meme başı akıntısı. Su gibi berraksa veya kanlıysa bazen kanserin bir bulgusu olabiliyor. Bunların hepsi kişiyi doktora getirmesi gereken şikayetler. Biz iyi mi, kötü mü onu ayırt edebiliyoruz.
Meme derisinde kızarıklık ve iyileşmeyen yaralar, bazen özellikle emzirme döneminde iltihaplanma da benzer şekilde gelişir. Ama bunu mutlaka doktorun görüp değerlendirmesi gerekebiliyor. Bunun dışında meme başında kaşıntı, egzama, pullanma, kızarıklık… bunlar da meme kanserinin belirtisi olabiliyorlar.
Ağrı, meme kanserinin belirtisi midir?
İleri dönemde bir belirtisi olabilir. Ele kitle geliyor, sinir uçlarını uyarıyor vs. Bu dönemde ağrı yapabilir. Ama meme ağrısı gene kendi başına bizim için iyi huylu bir şikayettir. O yüzden hemen ağrı olunca heyecanlanıp kanser oldum mu diye düşünmememiz gerekir. Meme ağrısı sıklıkla memenin hormonal cevabıdır. Ama kanserin diğer bulgularıyla beraber olduğunda gene anlamlandırılabilir.
Meme kanseri tedavi edilebilir bir hastalık mı?
Kesinlikle evet, tedavi edilebilir bir hastalık ama ne kadar erken tanı o kadar yüksek şans. % 98’lere varan sağ kalımlarımız oluyor o zaman. Kişi hayat kaybı da yaşamayabiliyor. İleride hiç bununla ilgili bir sıkıntı da, tekrarlaması gibi hastalığın, yaşamayabiliyor. Ama hala bu çağda, bu kadar ilaç tedavisine rağmen meme kanseri yaklaşık % 8-12’lik bir grupta hayat kaybına neden olabiliyor. Bizi çok üzen bir şey, çünkü genelde bunun sebebi ilk tanı anında kişinin ileri evrede olması. Erken dönem hastalarımız hemen hemen hiç böyle bir sorun yaşamıyorlar. Bu yüzden takiplere çok önem veriyoruz.
Meme kanserinde erken tanı nasıl konur?
Kişinin kendi kendini muayene etmesini istiyoruz. Bunu 16-18 yaşından itibaren genç kızlarımızın öğrenmesini istiyoruz. Yapmasını istiyoruz. Meme de vücudumuzun bir organı, yasak bölge değil. Orası da gene ilgilenmemiz gereken, çekinmeden bakmamız gereken bir organımız. O yüzden kendi kendine muayeneyi öneriyoruz.
Bundan başka düzenli doktor muayenelerine önem veriyoruz. Bu düzenli doktor muayeneleri kişinin ailesinde hiçbir risk yoksa bile 20’li yaşlarda başlayabilir. 1 ila 3 yılda bir yapılmasını gayet yeterli buluyoruz. Doktor, sağlık profesyoneli bu muayeneyi yaptıktan sonra her şeyin yolunda olduğunu sağlama almak için ultrason isteyebiliyor. Ultrason bizim için hiç zararlı bir yöntem değil. Ses dalgasını kullanabiliyor ve bakıyoruz, her şey yolunda diyoruz. Ondan sonra kişiye gene 1 ile 3 yılda bir muayenelerinizi yaptırın, diyoruz. 30’lu yaşlarda bu muayeneler 1 yıla inebilir. Çünkü söylediğimiz gibi Türkiye’de biraz daha genç yaşta meme kanseri görüyoruz. Bunu hem klinisyen, hem cerrah, meme cerrahı, genel cerrah birlikteliği, hem radyolog birlikteliğiyle kontrol altına almak istiyoruz.
40 yaşında tarama mamografilerimize başlıyoruz. Sağlık Bakanlığı’nın önerisi de 40 yaşında taramaya başlanması. Ama şu anki kaynaklar doğrultusunda bunun 2 yılda bir yapılması öneriliyor. Biz meme kanseriyle uğraşan kişiler olarak yıllık yapmayı tercih ediyoruz. 15 ay, 18 aya kadar buna izin verebiliyoruz ama 2 yılı çok da bulmasın istiyoruz. Çünkü 40’lı yaşlarda hormonal aktivitenin yüksek olması nedeniyle gelişen tümörler biraz daha hızlı büyüyebiliyorlar, ileri yaşa göre. Bunlar temel önerilerimiz. 40 yaştan itibaren mamografi, beraberinde eğer meme yapısı yoğunsa biz gerekli görüyorsak ultrason ve meme muayenesi doktor tarafından yapılacak.
Benim hiçbir şikayetim yok diyor hastalarımız. Şikayetimiz olsun olmasın 40 yaşa gelince mutlaka mamografilerimiz söylediğim gibi 20’li, 30’lu yaşlarda, çok bir şey istemiyoruz, 1 ila 3 yılda bir meme muayenesi, beraberinde ultrasonu öneriyoruz.
Kendi kendine muayene
Kendi kendine muayene, özellikle radyolojik kontrollere gitmeyen hastalarda, en azından yapılmasını gerekli gördüğümüz gerçekten bazal bir şey. Kendimiz için lütfen bunu yapalım. Her ay adetimiz bitip arkasından birkaç gün de geçtikten sonra, meme iyice rahatladıktan sonra memede hassasiyet, dolgunluk, gerginlik hissetmediğimiz dönemde, sadece, bir kere yapmayı istiyoruz.
Kendi kendine muayeneyi nasıl yapacağız?
Önce belden üstümüz çıplak şekilde duş alırken, duşa girerken olabilir, ayna karşısında önce memeyi inceleyeceğiz. Kolumuzu yukarı kaldırarak bakacağız, simetri-asimetri açısından. Elimizi belimize koyarak bakacağız. Demin anlattığım meme başındaki, meme ucundaki değişiklikleri, ciltteki bombelikleri, çekintileri görmeye çalışacağız. Gözle muayeneye gerçekten çok önem veriyoruz.
Elle muayeneyi nasıl yapacağız?
Muayene edeceğimiz tarafın kolunu yukarı kaldıralım istiyoruz. Çünkü o zaman meme daha ince hale geliyor. Kolu indirdiğimizde meme yığılır, kalınlaşır. Bir şey olup olmadığını fark etmemiz zor olur. Kolu yukarı alacağız. 3 parmağımızla bakıyoruz. Bu 3 parmağımızla bastırarak bunu duşta kaygan sabunlanırken yapmak çok daha kolaydır. Bastırarak dairesel hareketlerle veya ışınsal olarak bu şekilde mememizin içinde elimize gelen bir şey var mı diye bakmayı istiyoruz. Dairesel hareketlerle baktık, memenin her tarafını değerlendirdik. Bunun ardından karşı memeyi aynı şekilde kontrol ediyoruz. Bu işlemleri yatarken de yapabiliriz. Yatarken de yatağa uzanıp gene kolumuz yukarıdayken bakacağız. Bir krem kayganlığı sağlamak için işinizi kolaylaştırır. Ele bir şey geliyor mu, gelmiyor mu? Mutlaka kontrolünü istiyoruz. Bazen hastalarımız memeyi iki parmağı arasına alarak yapıyorlar. Bu çok yanıltıcı bir şey. Her şey normalse bile kişi bu şekilde bir şeyler eline geldiğini sanabilir. Bu yüzden böyle muayeneyi istemiyoruz, 3 parmak, elimizle bastırarak istiyoruz.
Kendi kendine muayenenin sıklığı ne kadar olacak?
Ayda sadece bir kere yapılmasını istiyoruz. Bazen hastalarımız oluyor, işyerinde, evde sürekli kendine meme muayenesi yapan. Bu asla istediğimiz bir şey değil. Çünkü birincisi kişi hassasiyetini kaybeder. Her gün veya 3 günde bir baktığı bir şeyde, büyüyen bir kitleyi, ele yeni gelen bir kitleyi fark edemez.
İkincisi takıntı haline dönüştürür. Bunun yarattığı kaygıyı istemiyoruz. Çünkü bir aylık adet boyunca meme pek çok değişim yaşar. Dolgunlaşır, hassas olur sonra geçer. Bu konuda yanılmasını, kişinin kaygı yaşamasını istemiyoruz. Ayda sadece bir kere yapılması bizim için yeterli.
Koltukaltı muayenesi…
Bunun dışında koltukaltı da işin bir parçası bizim açımızdan. Çünkü demin de anlattım. Memede kitle büyümeye, tümör büyümeye başladıktan sonra lenf damarlarına gider. Gittiği ilk yer de koltukaltı lenf bezleridir.
Koltukaltı muayenesi kendi kendine işin bir parçası. Koltukaltına kolumuzu indirerek bakıyoruz. Çünkü koltukaltındaki kasın gevşemesi gerekiyor. Aynı 3 parmağımızı koltukaltına sokarak yumuşak hareketlerle bir şey var mı, yok mu bakmamız gerekiyor. Hastalarımız diyorlar ki ben anlayamıyorum. Bir şey olmadığı için anlayamıyorlar genelde. Birincisi elimize sert bir kitle geldiğinde aslında sıklıkla ayda bir kere bakan birisi bunu fark eder. Yüzeye yakın olduğunda gene aynı şekilde fark eder. Bu yüzden bunun yapılmasını öneriyoruz.
Bazen çok zor meme yapıları oluyor. Çok yoğun, çok ağrılı, çok hassas, içinde çok sayıda kistler olan, iyi huylu kitleler olan meme yapıları olabiliyor. Bu durumda diyoruz ki siz bakmayın. Biz radyolojik ve klinik takiplerimizi muayeneyi ve radyolojiyi yapalım. Siz bu durumda bakmayabilirsiniz. Birincisi anlayamayabilirsiniz gerçekten böyle bir zeminde. İkincisi kaygı yaşarsınız. Bu istediğimiz bir şey değil hakikaten.
Meme başı akıntısı…
Sütyeni çıkartırken arada dikkat edin diyoruz. Meme başından bir akıntı olursa, sütyende bir lekelenme, kirlenme olur. Bu tamamen tesadüfen fark edebileceğiniz bir şey. Bunun dışında meme başını kurcalayıp sıkıp akıntı var mı, yok mu bir şeyler çıkartmaya çalışmak istediğimiz bir şey değil. Çünkü her kadının memesinde kanalları nemlendirmek için (süt kanallarını) süt ve süt benzeri bir salgı olur. Çok fazla kurcaladığımızda bir akıntı gelişebilir. Kendi kendine, tek taraflı ve söylediğim özelliklerde olan meme başı akıntısı bizim için önemli, kişiyi doktora getirmeli.
Emziren anneler belki bunu fark edemeyebilir. Çünkü onlarda süt akışı zaten oluyor. Onu nasıl ayırt edecekler? Belki o yüzden bu dönemlerde biraz gözden kaçıyor meme kanseri riski olayı.
Emziren annelerde gerçekten gebelik ve emzirme döneminde memenin yaşadığı değişim nedeniyle özellikle ele gelen kitleleri fark etmek, meme başı akıntılarını fark etmek doktor açısından da, kişi açısından da, kadın açısından da daha zor. Aynı nedenle gebelik ve emzirme döneminde kanser gördüğümüz zaman, çünkü o dönemlerde de kanser görüyoruz, bazen doktorların bunu fark etmesi, bazen de kişinin, kadının kendinin fark etmesi biraz daha zor olabiliyor ve daha geç tanı koymamıza neden olabiliyor.
Meme başı akıntısı, söylediğim gibi, emzirme döneminde kanlı olmadığı sürece bir sorun yok. Kişinin sütyenine veya göğüs pedine kan bulaşmadığı sürece çok da üstünde durmuyoruz. Normal süt salgısının bir parçası. Farklı bir şeyi görmek de mümkün değil.
Emzirme döneminde kan, her zaman kanserin bulgusu mudur? Hayır, ilk emzirme döneminde kanallar zorlandığı için, bebek çok meme ucunu, meme başını hırpaladığı için kanama olabilir. Bu her zaman bizim için patolojik değil. Bu konuda da hemen endişelenmemesi lazım kadının. Ama kendi kendine gelen kanlı, ısrarlı gelen, kanlı veya pembe meme başı akıntısı bizim için dediğim gibi doktora gelinmesini gerektiren bir bulgudur.
Meme kanserinde görüntüleme nasıl yapılıyor?
Meme kanseri görüntülemesinde mamografi, ultrason, meme MR’ı yapıyoruz. Kişi, doktora başvurduğunda bu yöntemlerden uygun olan kendisi için seçilecektir. Bu konudaki bilgilendirmeyi her zaman bizler yapabiliyoruz.
Erkeklerde meme kanseri riski nedir?
Meme kanseri için kadın olmak yeterli. Hepimiz gerçekten aynı gruptayız. Erkeklerde de meme kanseri görülüyor. Ama 100 kadın meme kanserine karşı 1 erkekte meme kanseri görüyoruz. Erkeklerde de tabi çekinme oluyor. Bu sefer memede kitle geldiğinde utanıyorlar, çekiniyorlar. Bu yüzden bazen doktora başvuru gecikiyor. Genelde ele sert kitle gelmesi şeklinde erkek meme kanserinin de bulgusu oluyor. Erkeklerde daha nadir görüldüğü için bizim erkeklere böyle, böyle check-up için gelin, işte meme muayenesi yapalım gibi bir önerimiz yok. Zaten olduğunda son derece erken, erkek fark edebilir. Doktora da erken başvurmasını istiyoruz.
Türkiye’de meme kanseri istatistiklerine göre…
Meme kanseri, Türkiye’de daha genç yaş grubunda görülüyor. Bu genç yaş grubu, aslında doğurgan yaş. Bir yandan doğum yapan, emziren kadınlar. Biz onlarda da çokta azımsanmayacak düzeyde fazla görüyoruz aslında meme kanserini. Bunun bir sebebi de şu, kadınlar doğurma yaşını biraz daha eskiye göre ileri çektiler. İşte işe gireyim olsun, kariyer yapayım olsun, otuzlar, kırkların başı bu yaşlarda doğum yapan kadını da artık çok görüyoruz. Ve meme kanseri yaş ilerlemesiyle de bir yandan riski artan bir şey. Bu yüzden gebelik ve emzirme döneminde meme kanseri sık görülüyor.
Nasıl fark edeceğiz?
Evet, toplumda doktorlarda da gerçekten bu konuda bir farkındalık artışına belki ihtiyaç var, hem kadınlarda, hem meslek profesyonellerinde. Bazen aile sağlık merkezlerine gidiyor. Kadın başvuruyor, eline kitle geliyor, deniyor ki süt birikmesi veya başka bir tıbbi merkeze kadın başvuruyor süt birikmesidir geçer, iltihaptır geçer. Bir kere hakikaten ele gelen kitle olduğunda mutlaka hem muayene hem görüntüleme yapılmalı.
Ultrason, hem gebelikte hem emzirme döneminde rahatlıkla yaptığımız, hiçbir engel oluşturmayan bir yöntem. Ses dalgası olduğu için hiçbir zararı yok. İlk tarama yöntemimiz ultrason zaten.
Mamografiyi bile hem gebelikte hem emzirme döneminde yapabiliyoruz ama bizim gerek duyduğumuz durumlarda. Mamografi, gebelik sırasında bile çok düşük doz radyasyonlu incelemelerimizden bizim için aslında, bebeğe hiçbir zararı yok. Ama bizim önerdiğimiz durumlarda, her hasta için tarama testimiz doğal olarak değil. Gereken durumlarda yapılmalı. Ama mutlaka tetkikle o şeyin, evet süt birikmesi de olabilir, evet iltihap da olabilir ama tetkikle bunun doğrulanması gerekiyor. Doktorların da bu konuda giderek artan bir bilinci var. Hem toplantılarla hem değişik bilgilendirmelerle bu konuda çok yoğun alınıyor.
Ama kadınlar açısından da memede geçmeyen iltihaplanma, antibiyotik verdik, kızarıklık geçmedi. Meme başı akıntısı, işte, birtakım şeyler yapıldı geçmedi. Bütün bunlar olduğunda bir kere daha fikir almak, birincisi doktora tekrar gitmek, bu konuda hakikaten işin daha kolaylaşmasına neden oluyor.
Daha dün bir hastamız vardı. Emzirme döneminde meme kanseri tanısı almış. Ama çok geç almış. Gitmiş doktora bir şey yapılmış. İşte tetkik yapılmamış. Süt birikmesi denmiş. İki üç ay sonra tekrar gitmiş, ultrason şimdi biz bakamayız, denmiş. İleriye gün verilmiş vs. Bunlar da tabi, sistemin getirdiği çok sıkıntılar da bazen bu gecikmelere neden oluyor. Ama hakikaten kişinin eline gelen kitle büyümeye devam ediyorsa onun ne olduğu konusunda bir araştırma gerekir.
Memedeki kızarıklık, cilt değişiklikleri gene eğer antibiyotikle geçmiyorsa bir kere daha hak eder değerlendirmeyi. Bazen tümör büyüyor, cildi etkiliyor, cilt lenfatiklerini tıkadığı için o kızarıklıkları, ciltteki ödemi görüyoruz. O yüzden bunların hepsi çok önem verdiğimiz şeyler. Mutlaka doktora gitmeli ve görüntüleme yapılmasını sağlamalı kişi. Evde kendi kendine asla takip etmemeli. Gebelik de, emzirme de buna engel değil.
Bir sorun gördüğümüzde, memede görüntülemede ve muayenede bir sorun gördüğümüzde, ultrason eşliğinde iğne biyopsileri yapabiliyoruz. Bununla tanı koyuyoruz. Hızlı bir şekilde ertesi gün tanımız elimizde oluyor. O kitlenin ne olduğuna dair bilgimiz oluyor ve bu emziren annede de hiçbir sıkıntı olmadan yapılıyor, gebe olan kadında da. İşlem sırasında orayı uyuşturmada kullandığımız lokal anestezinin bebeğe hiçbir zararı yok, süte hiçbir zararı yok, anneye hiçbir zararı yok.
Meme kanserinde cerrahi müdahale…
Meme kanserinde her zaman cerrahi müdahale yapıyor genel cerrahlar, meme cerrahları. Bu çok büyük bir şans. Memede en erken evrede de tedavimiz öncelikle cerrahi, en geç evrede de tedavimiz arasında cerrahi var. İleri dönem kanserlerde bazen önce kemoterapi, ondan sonra cerrahi, ardından radyoterapi gibi üç temel zaten tedavi seçeneğimiz var. Bunların hepsi yapılabiliyor.
Cerrahi, gebe olan kadında da, emziren kadında da her zaman yapılabilir. Her dönem de yapılabilir. O yüzden bu konuda bir sıkıntı yok. Gene, meme kanseri olmuş kadında kemoterapi, işte belli dönemleri var ama her zaman yapılabilir.
Kişide gebelik döneminde meme kanseri olması, o gebeliğin sonlandırılması demek değil. Buna sıklıkla hiçbir zaman gerek olmuyor. Bu konunun uzmanları, jinekologlar, genel cerrahlar, onkologların tabi ekip işi bu işler ama buna sıklıkla gerek olmuyor. Bazen gene gebelik dönemindeki kadın, eline bir şey geliyor, eyvah diyor, gidersem, diyelim bu tüp bebekle oldu, gidersem bebeğimi kaybedeceğim, gebeliği sonlandıracak. Bu şekilde doktora başvurmayan hastalarımız var. Bunlar bizi gerçekten çok üzüyor. Çünkü böyle bir şey yok. Bunlar tamamen eksik bilgilendirme, yanlış bilgilendirme. Her dönem, gebelik sürdüğü sürece de pek çok tedavi seçeneği var. Bu yüzden kadınlar bunu bilmeliler. Bebeğe de bir şey olmayacak, kendileri de kurtulacaklar. Meme kanseri tedavisi seçeneklerimiz çok fazla ve her dönemi kapsıyor.