Hadi Hayatımıza Detoks Yapıyoruz…
Ayşegül Özgüner, Editör
Artık günümüz dünyasında insanoğlu prangalarından kurtulmak için minimal eşyalarla yaşamaya, fazlalıklardan kurtulmaya (kilo dahil), işe yaramayanı, gereksiz olanı, misafir için ayrılanı tekrar terkar gözden geçirmeye başladı. Hayatımızı kim için yaşıyoruz? Ayda yılda bir gelen misafir için mi, bizi aldıklarımızla değerlendirecek olan insanlar için mi, bizi özümüzü bilmeden dışardan değerlendiren insanlar için mi? Yoksa sadece kendimiz için mi? Cevap tabiki kendimiz için olmalı ama öyle oluyor mu? Ne yazıkki hayır… Bir yerden takılıp kalıyoruz toplum kurallarına. Boşver ben öyle istiyorum diyemiyoruz. Eşimiz, onun ailesi, konu komşumuz derken bir de bakmışız ki kendimiz için yaşamayı geçmişiz, sanki şu ölümlü dünyada ölümün varlığını unutmuş ve kendimizi bizim dışımızdakilere vakfetmişiz. Belki arada bir durup düşünmek lazım ne yapıyoruz, nerde hata yapıyoruz, kimin bizi üzmesine izin veriyoruz, kime gereken değeri veremiyoruz, diye.
Hep acele işimiz var, hızlı olmak zorundayız. Hız bu dünyada en çok istenen şey. İnternetin hızlısı, yolculuğun hızlısı… İki arada bir derede sıkıştırılmış hayatlar yaşıyoruz. Oysa gerçekte hayatın tadını alarak yapmalıyız yolculuklarımızı, her bir kareyi kaçırmadan yaşamalıyız. Geri döneceğimiz meçhul bu yolculukta, yolculuğun tadını çıkarmaya bakmalıyız.
Yapamadıklarımızı içimize atıp yerini alışveriş dürtüsüyle dolduruyoruz. Spor yapmak istiyor, sağlıklı yaşamımız olsun istiyoruz ama sonuca varamadan ayrıntıda boğuluyoruz. Spor malzemeleri alıyor, sanki alınca spor yapmış olmak dürtüsüyle rahatlıyoruz. Ama kötü haber, bu rahatlık gerçekçi bir rahatlık değil. Bir yerlerde okumuştum, kendinize hediye alırken bir malzeme almak yerine bir olaya, kampa, etkinliğe katılmayı deneyin. Mesela çadır alıp onu dolap raflarında saklamak yerine doğaya çıkın ve kamp kurun. Bisiklete tonla para verip haftasonu sadece bir gün binmek yerine bisikleti hayatınızın içine sokun. Sizin kıyıda köşede belki bir zaman gelir de kullanırım diye tuttuğunuz onca eşya var ya, onlara etrafınızda ihtiyacı olan birçok insan olabilir. Sakladığınız o zaman hiç gelmeyebilir. Ne demişler, hayat bir gündür, o da bugündür… Bugün, şimdi, şu an mutluysanız mutlusunuz. İlerde mutlu olacağım diyemezsiniz. Şu olursa mutlu olacağım da diyemezsiniz. Mutluluk bir şarta bağlı değil, olmamalı da zaten… Çünkü mutlu olmak için gerekli o bahanelerin asla bir sonu gelmeyecektir, emin olun… Hep daha günceli çıkacaktır karşınıza.
Çocuklarla hayatı yaşamak nereye kadar peki? Biliyor musunuz ki çocuklarımızdaki o sevmediğimiz kötü huyların oluşmasına biz katkıda bulunuyoruz. Onu mızmız yapan biziz, hayattan keyif almasını engelleyen, olayın özüne varamadan detaylarda boğulmasını onlara öğreten biziz. Kısacası biz ne verirsek onlar onu alıyor, ne eksik ne fazla…
Hayatınıza çıkıp bir de yukardan bakmayı deneyin. Bakalım hayatınızda giden yanlışlar nerde toplanıyor? Kimlere taviz veriyorsunuz, kime gereken değeri vermiyorsunuz? Peki hangi eşyalarınız sadece yer kaplayıp size fazladan yük yüklüyor? En güzel eşyalarınızı misafirlere mi saklıyorsunuz? Peki hangi misafir sizden, eşinizden ya da çocuğunuzdan daha değerli? Yıllar sonra yanınızda kimleri görmeyi planlıyorsanız ona yatırım yapın. Hayatınızdaki fazla eşyalardan, insanlardan kurtulun gitsin… Hep kilolarla mı uğraşacağız, hadi hayatın kendisine daha çok dahil olmaya ne dersiniz? Az eşya, az ve öz insan ve mutlu bir yaşamı sizce de artık hak etmiyor muyuz?