Okul Öncesi Yaklaşımları
Özlem Onay, Eğitimci
Oğluma hamileyken düştü aklıma ilk. Hangi okula gidecek bu çocuk?
En önemlisi okul öncesi diye düşündüm hep. Okul öncesi mutluysa hep mutlu olacak gibi geliyor nedense bana. Aslında yanlış da değil. Artık hepimiz biliyoruz ki anne karnından itibaren sevgi gören çocuk, sevgi göstermeyi de öğreniyor, mutlu olmayı da. Dönelim konumuza.
O kadar çok seçenek var ki….çocuğumuz için hangisi uygun?
Çok kısaca genel ve özet bir bakış açısıyla son dönem ülkemizde popüler olan okul türleri/alternatif yöntemler hakkında kendi izlenimlerimi anlatmak isterim.
Önceliği tabii ki artık sayıları yüzleri bulan Montessori okullarına verelim:
Montessori Pedagojisi, bireysel zekaya dayalı ve yaratıcı problem çözme becerisini teşvik eden bir yaklaşımdır. Çocukların kendi kendilerine öğrenmelerine yardımcı olur. Yani kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğretir. Her çocuk özeldir ve farklıdır ve kendi bireysel öğrenme hızına göre ilerler. Soyut kavramları öğrenebilmeleri için somut materyaller kullanılır.
Waldorf Pedagojisi: Akran öğrenmesine, grup çalışmalarına değer veren tarımdan mimariye spiritüel bir yaklaşım. İnsan ruhtan da oluşur diyor. Minik bir değnek çocuğun seçtiği, araba ya da uçan süpürge yaptığı bir oyuncak olabiliyor çünkü doğadan ayrı değil. Çocuklar ve hayal güçleri kısıtlanmamalı diyor. Her gün birlikte çember olarak başlıyorlar güne yani birlikte, birbirlerini hissederek, güç vererek, dokunarak, iletişim kurarak ve ayrıca serbest saatleri yani rahatlama saatleri var. Masallarla, şarkılarla (ritmik “rhymes”) geçiyor çocukların zamanları. Belki yemeklerinin yapılmasına, belki masayı hazırlamaya, belki ortalığı toplamaya yardım ediyorlar. Yani aslında bir yuva orası.
Reggio Emillia: Çocuklara somut yaşantılar sunar. Çocuklar araştıran, üreten kişiler olarak kabul edilir. Kendilerini ifade ederken resim, heykel, müzik, gölge oyunları gibi çok farklı araçlardan yararlanılır.
Aslında her yöntemin olumlu tarafları var ancak bize, ailecek uzak gelen ya da soru işareti oluşturan tarafları da var. Montessori okulları örneğin: Birlikte oyun oynamak yerine, çocukların tek başına çok zaman geçirmesi, uykunun gerekli görülmemesi (aslında bunun çıkışı yarım gün olması, artık bunu uygulamayan okullar da var sanırım), belli hazır materyallerin kullanılması ve sürekli bir zihinsel faaliyet çabası. Waldorf okulları ise içinde dinsel ve kültürel öğeleri barındırmakta. Her ülke kendisi belirliyor gerçi vereceği değerleri, kutlamaları vs. Örneğin; Türkiye’deki Waldorf okulunda “Hıdrellez” kutlanıyor.
Evde öğrenimde ayrı bir konu aslında. Düşünmedim değil. Hele bir de erken yaşta okullaşmanın zorunlu tutulduğu ilk yıl Tuna’nın kendi fiziksel ve zihinsel gelişimini dikkate aldığımda kesin evde eğitim alacak diye düşünmüştüm. Ancak “akran öğrenmesi” çok değerli bir süreç. Çocukların kesinlikle karma eğitim görmesi ve akran öğrenmesinin motive edilmesi düşüncesindeyim. Okul öncesinde artık tüm dünyada da kabul gördüğü gibi bilgi yüklemek yerine, sevgi görmeli çocuk.
Sonuç olarak aslında aileler kendi çocuklarını tanıyarak karar vermeli. Çünkü bana göre mükemmel bir sistem yok. Öğrencilerini tanıyan okulların kendi öğrenci profillerine uygun hazırladıkları öğretim programları gerekiyor sanırım. Yani okulun ve sonra o sınıfın öğretmeninin öğrencisini tanıyarak geliştirdiği, farklı sistemlerin harmanlandığı yaklaşım olmalı. Çok yönlü öğrenme ortamlarına uygun, kendini ifade etme, iletişim kurma, iş birliği yapma ve problem çözme gibi becerilerini geliştirmelerine olanak sağlayacak, kişisel, sosyal, kültürel bakımdan gelişmelerine yardımcı olacak bir ortam sağlanmalıdır. Mümkün olur, olmaz. Ben okulumuza kaydettirmeden önce sordum en azından.
Biz hangi okula mı karar verdik? Dilerim oğlum mutlu olacağı bir okula devam edecek:)
Umarım çocuklarımız hayal güçlerinin yok edilmediği, kendilerini ifade etmenin öneminin öğretildiği okullarda öğrenmeyi öğrenir, özgür düşünen, çevresine, yaşadığı dünyaya saygılı, sevmeyi bilen bireyler olurlar.