Z Kuşağı: Jetgiller 🙂
Özlem Onay, Eğitimci
Artık 2000’li yılların neslini tanıyoruz. Az kardeşli ya da tek çocuk… Çoğu çalışan annelerin 3 yaşına girmeden kreşe giden çocukları… Anne karnından itibaren tercihleri önemsenen, birey kabul edilen, kendi için karar verme hakkına sahip olduğunu bilen, size tutarlı olmanız gerektiği öğüdünü verebilecek kadar farkında, kocaman gözleriyle ne hissettiğinizi anlayabilen büyümüş de küçülmüş yeni nesil… Hızlı, hem hızlı düşünen hem hızlı hareket eden, dokunmatik, özgüveni tavan yapmış, bağımsız, bireysel, yaratıcı, teknoloji kurdu ve daha birçok tanımlama… Her şeyin hızlı olduğu bir çağda doğdular… Her şeyin bir elektronik cihazı olduğu bir çağda… Jetgiller nesli desek yanlış olmaz herhalde?
2010 doğumlular için sanki ellerinde “mouse”la doğmuşlar derken bir de 2011’lere bakıyoruz ki anne karnında dokunmatik ekran uzmanı olmuşlar gibi… Ne kadar seviniyoruz anlatırken… “Çok hızlı klavye kullanıyor”, “ipad oyuncak onun için”, “bir oyun oynuyor görmen lazım… ben bile yapamıyorum.” diye devam eden cümleler. Asıl enteresan olan tüm bu cümlelerden söylenmek istenenin çocukların ne kadar zeki olduğu sonucunun çıkması… Evet zekiler… Hem de çok… Ancak bu bahsi geçenler basit motor hareketleri… Yani onların ne kadar zeki olduklarının göstergesi değiller… Oysa bu çocuklar çok karmaşık ve gerçekten zeka gerektiren eylemleri de – arkadaş edinmek, oyun kurmak gibi- çok kısa sürede ve başarıyla gerçekleştirebilirler.
3-5 yaş arasında çocuklar hayaller geliştirirler. Kendi dünyalarında her şeyi neredeyse yeniden yaratırlar. Algıladıklarını içselleştirirler. Sonrasında yani 5 yaş sonrası ise artık oyunlarını kurgular, organize eder, planlarlar. Yani okulöncesi çocuklar taklit ederek, örnek alarak öğrenir. Bu süreçte en önemli şey duyulardır, çünkü öğrenirken duyularımızı kullanırız. Eğer duyular arasında ilişki kurulamazsa bilgi ve beceriler yeterince öğrenilemez. Çocuk yeterince uyarılamadığında, iletiler duyu organları aracılığıyla merkezi sinir sistemine aktarılamaz ve sinir sistemi bu iletileri bütünleştiremez ve öğrenme tam olarak gerçekleşemez. Tam da bu sebeple duyularını geliştirmek lazım. Çünkü sadece çok hızlı değiller… O kocaman gözleri boşuna her şeyi bilir, hisseder gibi bakmıyor. Gerçekten de ayrı bir yetenekleri var… Konuşurken verdikleri tepkiler, yaptıkları yorumlar, şifacı elleri var bu çocukların…
Peki bir çocuğun duyuları en iyi nasıl gelişir? Tabii ki gerçek ve doğala yönelerek. Örneğin plastik bir oyuncak yerine gerçek ve doğal keçeyle hazırlanan bir top, basit bir bez bebek, ahşap bir araba, bahçede bulunan ve oyuncak olarak kullanılan bir dal parçası yani çocukların hayal güçlerini kullanmalarını sağlayabilecek oyunlar, materyaller.
Gelelim sevgili jetgillerimize:)
Çok kolay öğrenen bu nesil tabletleriyle çok kısa bir süre içinde şarkılardan sayılara, harflerden şekillere her şeyi kendi kendilerine öğrenebilirler. Ancak çoğumuz birer teknoloji gurusu değilken ve çocuklarımıza alacağımız elektronik cihazlar için tarihler belirlerken ve hatta ülkemiz her öğrenciye bir tablet yarışına girmişken, dünyanın teknoloji gelişimine yön veren firmaların sahipleri, çalışanları çocuklarını nasıl eğitiyor? Onlar da mı kendileri gibi teknoloji uzmanı?
New York Times’da “A Silicon Valley School That Doesn’t Compute” başlığıyla yayınlanan makale aslında tam da içinde bulunduğumuz ikilemi özetler gibi…
Google, Apple, Yahoo ve Hewlett-Packard gibi teknoloji firmalarının çalışanlarının çocuklarının çoğu bilgisayarı olmayan ve hatta ekranların yasak olduğu bir okula gidiyor. Bu okulda teknolojik araçlar yerine çamur, iğne – iplik, kağıt-kalem, şiş, keçe gibi aletler kullanılmakta (Waldorf School of the Peninsula).
Aslında temel felsefe çocukların el-işi, bahçe oyunları gibi fiziksel aktivitelere yönlendirilmesi. Çünkü bu tarz çalışmalar bir “mouse” kullanmaktan daha karmaşık bir zeka faaliyeti gerektirmekte. Yani çocukların bir bahçede koşup zıplaması, tırmanıp atlaması, dans edip şarkı söylemesi, örgü örmesi, yemek pişirmesi (yaşa uygun olarak tabii ki) 3. okul döneminde IQ olarak geri dönüyor.
Belki de asıl sorgulamamız gereken çocuklarımız değil. Cevap bizde saklı. Elinde notebookla size her türlü çiçek, ağaç hakkında bilgi verebilen bir çocuğunuzun olması çok kolay. (Çünkü gerçekten de çok zekiler.) Elindeki tablete dokunarak ulaştığı bilgilerin yanında size de, o ağaçlara da dokunmasını sağlayabilirsiniz.
Bilsin de, öğrensin de, okusun da ama önce görsün, hissetsin, duysun, gözlemlesin, farkında olsun. Koşsun, zıplasın, tırmansın, oynasın, diksin, pişirsin, boyasın… Hele bir de ailesiyle yapıyorsa işte o vakit bizim jetgiller pek güzel yeni nesil z’ler…